Evet, sonunda büyük gün geldi. Daha saniyeler önce telaffuz ettiğim bu tümce, artık sonunda geçmişi silme içgüdümün kendini ele vermesine bahane oldu. Lakin bununla birlikte yeni birtakım sorgulamalar ve iç hesaplaşmalar da ortaya çıktı. Acaba, ben böyle derken ‘bunlar’ yerine yeni bir ‘şunlar’ önermeli miydim, yoksa ‘bunlar’ın olageldiği zaman dilimini tarihten komple silmeli miydim? Veya belki de henüz akıl erdiremediğim bir başka tamamlayıcı eylemde bulunmalı mıydım?
Daha fazla düşüncemelere kapılmadan, kendime hemen bir çikolatalı ıslak kek söyledim, getirdiler. Siyahi bir kalori yumağının iddialı beyaz mini elbisesini sıyırmam, bu küçük maceramın başlangıç noktası idi. Kendisi bana karşı ne direniyor, ne de başımın etini yiyordu. Ama tüm bu şehevi ve uysal tavırlarına rağmen asla benim ideal dişi figürümü sembolize etme şerefine layık olamayacaktı. Çünkü, benim kafamdaki ideal dişinin mini elbisesi kesinlikle turuncuya kaçık lacivert renkliydi. Tıpkı önceki seferler de olduğu gibi, bu sefer de, ideal olmayan her şeyi yeme hususundaki dayanılmaz arzum bir anlık hedonizmimin şemsiyesi altına gizlenerek gökkuşağından korunmayı başardı.
Sonunda korktuğum başıma geldi ve iç hesaplarımda bir açık yakaladım. Bu açığı örtbas etmeye yahut etmemeye beni teşvik edecek kendimden bağımsız hiçbir denetleme sistemi olmadığından dolayı ‘bunlar’ yerine hayatıma noel baba şeklinde küçük cüceler yerleştirmeye karar verdim.
Şöyle bir yukarıya doğru bakınca da zaten bilincinde olduğum bir farkındalığım beni iyice tiskindirdi ya neyden acaba? ‘Bunlar’, sadece ufak ve masum ilham parçacıkları mıydı yoksa düpedüz bildiğimiz özentilik miydi? Çok sonra...
(izinsiz kullandığım screenshot crop'u için emre'ye tişkürler)