Musiki vaktinin bu bölümdeki incelememizi yapmak için belki de çok geç kalındı. tıpkı otobüs durağına geç kalıp otobüsü kaçırmak gibi. Peki kim bunlar? bu kadar ehemmiyet ihtiva eden sanat şövalyeleri, musiki aşıkları, alkolik hayvanlar. Şöyle söyliyim, biziz, Limbik Sistemimiz, hepimiziz. Hepimiz Limbik Sistemiz. Gitar özürlü egeden tut da, grubun çalabildiği tek şarkı olan plug in baby 'i söyleyemeyen solist ece'ye, süper brutal yaptığı halde, grubun "etiyopya halk ezgileriyle bezeli çingen metal" yapmasından dolayı brutal yeteneğini ortaya koyamayan yağız'dan, baget yerine sümüklü peçete ve balık yemi kullananan CemAl'a, grubun eli tek pena tutan fakat bas çaldığı için pena kullanmayan basist özgün'den
piyanist şantör CemAk'a kadar hangimiz Limbik Sistem değiliz ki? sanırım burada adı geçmeyenler değil. peki nasıl oldu? aniden oldu. bir sabah uyandığımızda üstümüzde limbik sistem tişörtleri, etrafa saçılmış banknotlar, saçlarımızın arasına kaçmış gitar penaları, egenin kıçından çıkardığı iki adet baget, ki CemAl bu bagetleri hala kullanmaktadır, yatak kenarından sarkan dantelli tangalar falan. aslında böyle olsa fena olmazdı. fena oldu çünkü böyle olmadı. mesela şu an Metallica dan Turn the Page adlı şaheseri dinliyorum fakat bu şarkının konuyla bir alakası yok, olsaydı zaten kendimizden şüphelenmemiz gerekirdi. işte bu yüzden "abi grup kuralım" formatlı muhabbeti çevirme şartını sağladığımız gün kurduk grubu. tabi grup kurmakla bitmez, isim bulmak gerekir haliyle. İlk ismimiz, benim önerim olan, Mesane. çok iddialı bir isimdi bizim için. ortamın eline vermemizi gerektirecek kadar iddialı. ilk başta tuttuk ismi, sadece ismi mi tuttuk? hayır? o yüzden ismi değiştirmeye karar verdik haliyle, çünkü isim insanlar üstünde marjinal etkiler yaratmaya başladı, histeri krizi geçirenler olsun, panik atak geçirenler olsun, hatta prematüre doğum yapan bakire kızlar bile vardı. feci. yardımımıza biyoloji kitabı yetişti, arkasında ne kadar gudik isim var diye ararken birden o ismi gördüm. limbik sistem. birden etrafındaki bütün yazılar fluğlaştı, kamera o iki kelimeye zum yaptı. dedim işte isim budur. ismimiz bu olmalı. hemen egenin enseye bir tokat attım, "lan bak bundan süper isim olur" dedim. o da beğendi, diğer grup üyelerine açtık konuyu, oy birliğiyle kabul gördü. fekat CemAl uzun süre grubun isminin mesane olduğunu zannetmeye devam etti.
o sıralar ece yoktu etrafta, gayet heyvan takılıyorduk. müzik icraatı sıfıra yakınsamakta, yer yer negatif değerler almaktaydı. egenin bet sesiyle müzik yapılamayacağını farkedip vokal arandı. süper bir aday bulmuştuk, Çalık. opera ilahı olan bu bağyanla yollarımızı birleştirmeye çalıştık fekat nafile, opera ile "etiyopya halk ezgileriyle bezeli çingen metal" tarzları uyuşmadığından bu hayalden vazgeçtik ve Çalık'ı Yasin in şefkatli kollarına teslim ettik. bu sıralar uzun siyah saçları ince sesiyle ece beliriverdi, tam gotik metallik ses vardı. gotik metal yapmadık. yapsaydık fena olmazdı. ama onun yerine kimsenin çalamadığı, ecenin söyleyemediği plug in baby adlı şarkıyı yapmaya inat ettiler, ben etmedim. zaten çalabildiğim tek enstrüman helvacıoğlu blok flüttü. ben de o yüzden opeth dinlemeye başladım, bıraktım bunları. geri döndüğümde hala plug in baby çalmaya çalışıyorlardı. yine bıraktım, aradan bir sene geçti, hala plug in baby, hala hüsran. hezeyanlarda olan grubu tokatlayıp kendine getirmek gerekmekteydi, gelmedi. daha fazla tokatladım, yine hüsran. bu başarısız denemelerin üzerine yılmadan başarısız şekilde edilen denemelerle bir sene geçti gibi oldu. ayran günü geldi. tabi seçmelere girilmezse otoparkta dayak yenebilirdi bornova-alpaslan dolmuşları şöförlerinden ve deli murattan. seçmelere girildi haliyle. ve körvün 99 çıktığı bir tahmin sınavının üzerine seçmelerde plug in baby çalınması kimseyi şaşırtmadı, sonucun da kimseyi şaşırtmadığı gibi. kimilerine göre abesle iştigal olan bu olay, kimilerine göre ses sisteminin dandikliği ya da seçen heriflerin hımbıllığından kaynaklanan bir talihsizlikler silsilesi olarak yorumlandı. ikinci yoruma gülünüp geçildi. grup olgunlaşıp, ağaçtan düşen armut edasıyla kendine gelince bir atılım gerçekleşti. sıfır sermayeyle kurulan home studiolarda ilk albüm çıktı, kimilerine göre "high octane", kimilerine göre "high octave" dı adı. olsundu, bizim albümümüzdü o. insanlar dinlettimdi, beğenmedilerdi. olsundu. ben de çok beğenmedim di zaten. o yüzden burada tanıtımını yapmaycem. ama buradan Sony Acid ve Soundforge programlarına ve Sony de çalışan japon amcalara selam yolluyorum. iyiki varsınız.
Cumartesi, Nisan 05, 2008
Musiki Vakti - Plug in Baby's Damnation
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
limbik sistem'den bahsedip das gotika orhan'dan dem vurmamak ne kendini bilmezliktir?
YanıtlaSilama içimizde en büyük yarayı plug in baby açmadı ha? söyle
YanıtlaSilArkadaşım grubunuza laf etmiyorum ama burada bazı unsurları atlamışsın. Bu fotoyu çeken şahsımın bütün telif haklarını çiğneyerek bu siteye foto olarak koymuşsun:P Hiç olmuş mu. Ayrıca sizi ihtiva eden ve sizin çalıştığınız sırada( ne kadar bikaç dakika ile sınırlı olsa da ) bağrına basıp sizi dinleyen sınıf cemaatini atlamışsın. Bence olmamış. Bir blogcuya yakışmamış:P
YanıtlaSil